Nefesli (Üflemeli) Müzik Aletleri Özellikleri ve Çeşitleri Nelerdir?

uflemeli_calgilarda_en_cok_tercih_edilen_yan_flut_ve_klarnet_modelleri

Nefesli (Üflemeli) Müzik Aletleri Nelerdir

Nefesli (Üflemeli) Müzik Aletleri

*** Kaval

Kaval, çoban çalgısı olarak bilinen kaval, yörede daha çok şimşir ağacından (nadiren livori, incir ve erik ağacından), altta 1 ve üstte 7 delikli olarak imal edilir. Dilli kaval ve dilsiz kaval olarak adlandırılan iki türü vardır. Dilli kavalın ucunda ses üretimini sağlayan bir düdük bulunur. Dilsiz kaval ise içi boş bir boru olup çalan kişi nefes teknikleriyle istenen sesi çıkarır. Çobanların kavalı üflemesindeki bir amaç, otlanan koyun keçi gibi hayvanların sakin kalması ve sürüden ayrılmamasıdır, bu gelenek halen günümüzde de uygulanmaktadır.

Dilsiz Kaval üflenme teknikleri açısından Ney’e benzer fakat ayrıldığı önemli farklılıklar vardır. Dilsiz kavaldan ses çıkarmak için dudaklar U harfi biçimine getirilir ve çeneye paralel tutulan kaval yüz ekseninden yaklaşık 45 derece sağ ya da sola saptırılarak ses çıkarılmaya çalışılır.

Dilli kavalda ses çıkartmak daha kolay olsa da çalmak için horlatma denilen ve alt-üst çene kemiklerinin de kullanıldığı nispeten kolay bir yöntem uygulamak gerekir. Yapı olarak oldukça basit olan kaval nefese büyük özgürlük tanıdığı için çok değişik üfleme teknikleri geliştirilebilir.

Kavaldan şu şekilde ses elde edilebilir:

1.Dudaklar “tu” sözünün söylendigi sekilde büzülür. 2.Kavalin agızlık kısmı büzülmüş durumdaki dudakların sağ tarafına 2/3 oranında yerleştirilir, sağ elle kavalın alt kısmı sol ellede üst kısmı tutulmalıdır. 3.Nefes (soluk) kavalın ağızlık kısmının içerisine çarptırılacak şekilde fazla abanmadan üflenir.

Başlangıçta ses elde etmek için kavalın tüm perdeleri açık birakılmalıdır. Perdeler parmak boğumlarıyla kapatılır. Kavalda nüanslar değişik şekillerde yapılır. Anadolu’da en yaygın şekil kavalın özellikle uzun tonlarda aşağıdan ağız kısmına doğru sallanmasıyla yapılır, ayrıca nefes şiddetini arttırıp azaltmakla, kafayı hafifçe sallamakla ve perde üzerindeki parmağı hafifçe hareket ettirmekle de değişik şekillerde nüans yapılabilinir.

Kavalın kökeni hakkında değişik görüşler varsa da insanoğlunun en eski çalgılarından olduğu bilinmektedir. Ortadoğu ve orta asyada değişik formlarına rastlanır.

*** Ney

Ney (Farsça: نی; Arapça: ناي‎; Türkçe: ney; diğer: nai, nye, nay, gagri tuiduk, ya da karghy tuiduk), üflemeli çalgıdır. Kaşgarlı Mahmut, Divân-ı Lügati’t-Türk adlı Türk kültür ve dilini anlatan eserinde, Sagu denilen, “Erler” için düzenlenen, ölüm, erdem ve acıları anlatan tören’lerde kullanıldığını aktarmıştır.

“Ney”, yakın zamanlarda Farsça’ya geçmiş olup  veya nay (kamış) adını almıştır. Arap toplumunda da üflemeli çalgıların hemen tümü için kullanılan mizmâr sözcüğü ise, (nefes borusu, ses organı anlamında) ney için de kullanılmıştır. Türkçede ise hemen her zaman ney olarak anılmıştır. Kavimler Göçünden çok eski zamanlardan kalan, Runik Harfler’in aslının henüz anlaşıldığı; Proto Türk Yazıtları zamanından kaldığı düşünülen kültür’izleri gibi miras kalmış olan, çok az kültürel öğelerin devamı olarak ise, bugünkü Romanya’da nayu olarak adlandırılır..

Sümer toplumunda MÖ 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, MÖ 3000-2800 yıllarından kalan bugün Amerika’da Philadelphia Üniversitesi Müzesi’nde sergilenen neydir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır.

Günümüzde ney, Türk sazı olarak anılmaktadır ve tasavvuf müziğinin bir simgesi haline gelmiştir. Bir müzik aleti için kullanılan çalmakyerine, Ney için üflemek tabiri kullanılır. Burada üflemenin mecazi bir anlamı vardır. Kaynağını İslam’da Allah’ın insanı yaratırken ruhu üflemiş olmasından alır. Bu mecazdan etkilenilmesini sağlayan bir unsur da; flüt çalarken “Tü”, yan flüt için “Fü” seslerinin ağızdan çıkması gibi ney üflenirken ağızdan “Hû” sesi çıkarılmasıdır. Hû, tasavvufta “O” demektir.

Kargı denilen bir çeşit budaklı kamıştan yapılır. Bu kamışın tür olarak Latince ismi arundo donax’tır. Türkiye’de güneydoğu, Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetişir. Ayrıca Mısır (Nil nehri civarı), Suriye (Asi nehri civarı) ve Kuzey Kıbrıs’tan da neylik kamış toplanmaktadır. Akortlarına göre çeşitli boylarda olan ney, dokuz boğumdan meydana gelmiştir. Üzerinde altısı üstte biri altta olmak üzere 7 delik mevcuttur. Bu delikler, açkı ile delinerek elde edilir. Buselik (Natürel Si) perdesinin düzgün çalınabilmesi için alt tarafa bir delik daha açılabilmektedir.

Neye son yüzyıllarda eklenmiş üflemeyi kolaylaştırıcı önemli bir bölüm de başparedir. Başpareler manda boynuzundan, fil dişinden, şimşir gibi bazı sert ağaçlardan ve son zamanlarda yaygınlaşan delrin denilen bir cins sert plastikten yapılır. Alt kalite neylerin başparelerinde normal plastik, PVC gibi malzemeler de kullanılmakla birlikte bir profesyonel için sayılan dört malzeme önerilmektedir.

Manda boynuzu başparenin kalitesini belirleyen en önemli etmenler, boynuzun 25 yaşlarında yani doğal ömrünün sonlarında ölmüş bir mandadan alınmış olması, yapısında çatlak ve kırık olmayacak şekilde sıkı olması ve ölçülere uygun olarak özenle hazırlanıp doğru şekilde cilalanmış olmasıdır.

Bir neyin düzgün akortlu olabilmesi için 9 adet boğumdan oluşması ve bu boğumların her birinin birbirlerine eşit olması şarttır ki böyle bir kamışın sazlıkta bulunması çok enderdir. Bu sebeple ney yapımcıları perde deliklerini açarken kaydırma denilen bir yöntem kullanarak neyin akordunu istenilen frekanslarda ayarlamaktadırlar. İdeal ölçülerde bir neyin fiyatı çok yüksektir ve bulunması çok zordur.

Profesyonel kalitede bir neyde aranacak özellikler; kamışın sarı renkli ve sık lifli olması, çok kalın ya da ince olmaması, boğum genişliklerinin ve boylarının orantılı biçimde azalmasıdır. Neyin kalın veya ince olması, inebildiği en kalın sesi ve çıkabildiği en tiz sesleri etkilemektedir.

Mesnevi’de Ney

Mesnevi ilk 18 beytinde neyden bahseder, sonraki 6 cildinde de bunu açıklar. Burada ney sembolü altından bir dünya görüşü ve bir medeniyet anlatılır. Neyzen olmakla bu dünya görüşünü öğrenmeye de talip olmak da ilişkilendirilmektedir.

Ney çeşitleri

1669 yılında İran’da bir Ney

Başlıca 13 çeşit ney vardır. Kısadan uzuna doğru ana ahenk ve ara ahenk (mabeyn) ney çeşitleri aşağıdaki gibidir:

Ney Çeşidi Ortalama Boyu Karar Perdesi (Osmanlıca) Karar Perdesi (Türkçe) Karar perdesi (Batı musıkisi)
Bolahenk nısfiye 520 mm Hüseyni La / Mi E
Bolahenk-süpürde mabeyni 550 mm Hisar Sol diyez / Mi bemol E♭
Süpürde ney 580 mm Neva Sol / Re D
Müstahsen 620 mm Nim Hicaz Fa diyez / Do diyez C♯
Yıldız ney 665 mm Çargah Fa / Do C
Kız ney 710 mm Buselik Mi / Si H
Kız-mansur mabeyni 745 mm Dik Kürdi Mi bemol / Si bemol B♭
Mansur ney 780 mm Dügah Re / La A
Mansur-şah mabeyni 820 mm Zirgüle Do diyez / Sol diyez G♯
Şah ney 860 mm Rast Do / Sol G
Davud ney 910 mm Irak Si / Fa diyez F♯
Davud-bolahenk Mabeyni 970 mm Acem Aşiran Si bemol / Fa F
Bolahenk Ney 1 m 40 mm Hüseyni Aşiran La / Mi E

Not: Neylerin uzunlukları yaklaşık ölçülerdir. Kamış çapına ve hacmine bağlı olarak bu oranlar artı ya da eksi değişkenlik gösterirler.

Neylerin boyları uzadıkça ses elde edilmesi, kontrolü ve parmakların perdelere rahatça ulaşıp kıvrak hareket edebilmesi zorlaşmaktadır. Bu nedenle neye yeni başlayacak bir kişiye mansur veya kız neyi gibi orta-üst uzunlukta neyler tavsiye edilmektedir. Bu neylerde hakimiyet sağlayan kişi daha kısa neylerde kolayca başarılı olabilir. Şah ney günümüzde bazı usta neyzenler tarafından solo olarak kullanılmakta, Davud ney çok nadiren kullanılmakta, Davud-Bolahenk Mabeyni ile Bolahenk neyler ise hemen hiç kullanılmamaktadırlar. Klasik Osmanlı Musıkisi icracıları genellikle mansur, kız, yıldız ve sipürde ahenklerinde icra ettiklerinden bu ahenklerdeki neyler en çok kullanılanlardır.

İcrası

Parmaklar

Perde Parmaklar Piyano notası (Kız Ney’in en pes aşırımı)
Neva ○ ● ○ ○ ● ○  ● D – Re (Sol)
Nim hicaz ○ ● ○ ● ○ ○  ● C# – Do diyez (Fa diyez)
Çargah ○ ● ○ ● ● ○  ● C – Do (Fa)
Segah ○ ● ○ ● ● ●  ● H – Si (Mi)
Kürdi ● ○ ○ ● ● ●  ● H♭ – Si bemol (Mi bemol)
Dügah ● ● ○ ● ● ●  ● A – La (Re)
Rast ● ● ● ● ● ●  ● G – Sol (Do)

Ney icra olanakları açısından zengin ve teknik yönden güç bir çalgıdır. Neyden sağlıklı bir ses çıkarılması bu çalgıya yeni başlayan birinin karşılaşacağı ilk engeldir. Kişisel seçime bağlı olarak sağ ya da sol üflemeyi seçtikten sonra neyzen adayının kendi dudak ve diş yapısına uygun dudak pozisyonunu ve üfleme açısını deneme yanılma yoluyla bulması ve bu pozisyonu pürüzsüz bir ses çıkartacak şekilde oturtması ilk aşamada kazanılması gereken bir alışkanlıktır. Bu sebeple neyden çıkarılması en kolay ses olan neva sesi yani bütün parmaklar açık iken çıkarılabilen en pes ses üzerine yoğunlaşılmalıdır.

Daha sonra perdeler gittikçe kapatılarak peste doğru nim hicaz, çargah, segah, kürdi, dügah ve rast sesleri sürekli üflemek suretiyle oturtulmalı, her durumda hatasız çıkartılabilir hale getirilmelidir. Bu aşamadan sonra neyzen adayı zor yolu seçerek dem sesler denilen ve acem aşiran perdesinden aşağıya doğru pestleşen perdelere yoğunlaşabilir ya da nevadan tiz perdeleri ekleyerek ses üflemeye devam edebilir.

Deliklerin belli ölçülerde kapatılması ve kafanın içe veya dışarı çevrilmesi ile Türk Sanat Müziğindeki 9 komalık sistemdeki ara sesler icra edilebilmektedir.

Neyde eser icra edilmesi, aşılması kişinin yeteneğine göre ortalama iki, üç ya da dört yıl süren teknik zorlukların ortadan kalkmasından sonra anlam kazanır. Çünkü teknik zorlukları aşmamış bir neyzen adayının ses rengi, müzikalite, nüanslar ve ney tavrı gibi ileri aşama noktalarda başarı göstermesi beklenemez. Bu süreç geride kalana kadar bazı icrası kolay eserler etüd olarak çalışılabilir. Ney perdesiz yani nefes ve parmakların ince ayarlı hareketleriyle belli aradaki her frekansı üretebilen, ve bu yüzden öğrenilmesi güç bir çalgı olduğu için müzik konusunda yeteri kadar eğitimi olmayan birinin mutlaka bir eğitmen gözetiminde çalışması gerekir.

Sesler

Neyde sesler dem ses denilen temel sesler ve bunların doğuşkanlarından elde edilir. Perde olarak da adlandırılan delikler nefesin çıkacağı noktaları belirtip neyin iç kısmındaki hava sütununun uzunluğunu tayin ederler. Üfleme şiddetine göre aynı perdeden doğuşkanlar sırasına göre pek çok ses elde edilir. En hafif üflemede önce sesin kendisi ya da temel ses, daha şiddetli üflendiğinde onun sekizlisi, sonra bir önceki sesin beşlisi ve son olarak aynı oktavın sekizlisi en çok kullanılan sesleri oluşturur. Bundan daha şiddeti üflendiğinde çıkan tüm sesler bir fisagor koması pes çıkacağı için dik düşünülerek üflenmelidir. Böylece kaba rasttan tiz nevaya kadar iki buçuk oktav olan ses sahası, üç oktava yakın bir noktaya kadar genişletilebilir. Tampere sisteminde icra edilirken perdelere yarım basma ya da dudak – başpare açısını değiştirme gibi yöntemler uygulanır.

Süslemeler

Neye özgü süslemeler çarpma denilen parmak süslemeleri, triller, mordanlar ve kaydırma denilen glissando ve portamentohareketleridir. Bu kaydırmalar üflenilen seslere hakim olmayı ve ahenkli bir dudak – parmak uyumunu gerektirir. Örneğin neyde kesintili üflemeler dil ile tü-tü şeklinden çok dudak ile vav-vav şeklinde icra edilir.

Yanma

Neyin sesi pek çok enstrumanda olduğu gibi çalındıkça güzelleşir. Ancak tınısal karakterdeki bu değişim neyde çok belirgindir. Üflendikçe neyin ses kutusu denilen ilk boğumundan başlayarak kamışın iç kısmı zamanla kararır. Yanma denilen bu olay neyzenin soluğundaki asidin kamış iç yüzeyine nüfuz ederek ince bir tabakayı hafifçe oksidasyona uğratmasından kaynaklanır. Bu durum çok yavaş bir süreç içinde gerçekleşir ve ney üflenmeye başlandıktan ortalama 6 ay sonra genellikle küçük bir leke olarak başlar. Bu süreç tamamlanana yani neyin tüm iç kısmı kararana kadar geçen zamanda neyden çıkan ses gittikçe farklılaşarak yanık ve doğuşkanlar yönünden zengin, etkileyici bir karakter kazanır.

Transpozisyon

Ney perdesiz yani ara sesleri de çıkartabilen bir çalgıdır. Dolayısıyla ne ile Klasik Osmanlı Müziği yanında Batı Müziği, Popüler Müzik, Caz Müziği, Halk Müziği gibi pek çok türün ses sistemleri de icra edilebilir. Neyde transpozisyon (göçürüm) farklı boylarda neylerin eserin ahengine (tonuna) göre seçilmesi yoluyla ya da neyzenin çok zor olan dudak transpozisyonunuda icra etmesiyle elde edilir. Neyin ortalama 2,5 oktav olan ses genişliği neyzenin ustalığına bağlı olarak 3 oktava kadar çıkabilmektedir.

Ney Bakımı ve Korunması

Ney, doğal ve hassas bir malzeme olan kamıştan yapıldığı için bakımı ve korunması uzun ömürlülüğü ve verimliliği açısından çok önemlidir. Çalgı darbelerden, ani sıcaklık değişimlerinden, çok soğuk ve çok sıcak ortamlardan korunmalıdır. Ney üflenmeden önce ağız temizliğine dikkat edilmeli ve ağız içinde yemek artığı olmamalıdır. Neyin bir diğer düşmanı ise nemdir. Çok nemli ortamlardan korunması yanında ney üflendikten sonra mutlaka oda sıcaklığında açık ortamda bir süre tutulmalı ve nefesteki nemin kamış içinde yoğunlaşmasından ortaya çıkan suyu atması sağlanmalıdır. Buna dikkat edilmediğinde ve yemek yedikten hemen sonra üflendiğinde neyin içinde ortaya çıkan küf ve bakteri plağı gibi oluşumlar neyin sesinin kapanmasına yol açabilir. Ses kutusu içinde oluşan bu katmanlar pamuklu bir kulak temizleme çubuğuyla nazikçe temizlenebilir. Ancak bu yapılırken ses kutusunun hemen dibindeki darca deliğe müdahale edilmemelidir. Bu delik etrafında oluşan katmanların üfleme yoluyla kendiliğinden ortadan kalkması beklenmelidir.

Bakımı

Neyin bakımında önemli bir başka nokta da neyin yağlanmasıdır. Bu işlem için kullanılabilecek en iyi yağ çok ince ve tortu bırakmayan bir yağ olan susam yağıdır. Ancak çok pahalı bir yağ olması nedeniyle susam yağı temin edilemediğinde katkısız yemeklik fındık yağı veya tatlı badem yağı kullanılabilir. Yağlama işleminden önce neyin iç kısmında hiç nem olmamalıdır. Bu sebeple yağlanacağı gün neyin üflenmesi tavsiye edilmez. Yağlama metodu olarak en sık kullanılan yöntem neyin boyundan daha uzun ve çapından daha geniş ve alt kısmı kör tapayla kapatılarak yalıtılmış bir PVC borunun içine yağ konularak neyin başparesi çıkarılmış halde bu tankın içine ses kutusu alta gelecek şekilde batırılması yöntemidir. Burada yaklaşık 10 dakika tutulan ney, çıkartılarak fazla yağın bir süre akması beklenmeli, daha sonra gazete kâğıdı gibi bir örtünün üstüne yatırılarak dış kısmındaki fazla yağ silinmelidir. En son olarak ney en alt kısmından başaşağı duracak şekilde bir sicim yardımıyla sabit bir noktaya asılmalı ve altına süzülen yağı toplayacak bir kap konulmalıdır. Bu şekilde yaklaşık 7-8 saat tutulan neyin iç kısmındaki yağın emebileceği kadar kısmını emmesi ve kalan tüm fazla yağı atması sağlanır.

Neyin yağlanmasında yapılabilecek bir yöntem de, deliklerin kapatılması yoluyla olmaktadır. Bant yardımı ile deliklerin kapatılmasından sonra, yağın ney içine dökülmesi ve ney içinde baştan uca gezdirilmesi gerekir. Yağ neyin içinde gezdirildikten sonra kabına bir huni yardımıyla geri konulabilir ve bantlar çıkarıldıktan sonra ney sızdırılmak üzere bekletilir. Fakat bantların ney yüzeyini tahrip etmesinden kaçınmak gerekir.

Yağlama periyodları yeni bir neyde ilk 3 ay için haftada bir, ikinci üç ay için 15 günde bir, sonrası içinse ayda bir uygulanmalıdır. Yaşı bir yılı aşan neylerde genellikle 3 ayda bir yağlama yeterli olmaktadır. Çünkü bir yıldan sonra neyin iç kısmı büyük ölçüde kararmış olacak ve bu yanık tabaka aynı zamanda koruyucu bir katman oluşturacaktır ve iç kısmı kaplayan zar ortadan kalkacağı için ney yağı daha fazla oranda emebilecektir.

Başparelerin bakımında kullanılan malzeme önemlidir. Delrin başpareler hiç bakım gerektirmezler. Manda boynuzu ve ağaç başparelerin ise yağlanmaları malzemeyi ve titreşime duyarlılığı korumak açısından şarttır. Yağlanmayan manda boynuzu başpareler kırılgan hale gelir, boynuz kolatca tabakalara ayrışır ve ince kısımlarının hafif dokunuşlarda bile pul pul dökülmesi eğilimi başlar.

Son yıllardaki gelişmeler

Ney sazının tasavvuf müziği dışında Türk Sanat müziğinde de kullanımı ve Sanat müziği bestekârlarının Tasavvuf Müziği de bestelemelerinin sonucunda ney ile üflenemeyen ara değer notalar için bir arayışa girilmiştir. Özellikle “Kutb-ün Nayi” Niyazi Sayın ile ney için olmayacak bir ses olan Hisar (Mi bemol) artık üflenebilir hale gelmiştir.

Cam ney tasavvufla cam sanatını bir araya getiren çalışmadır. Türkiye’de ilk kez 2006 yılında yapılmıştır.

Tanınmış neyzenler

Bugün hayatta olmayan tanınmış neyzenler:

Kutb-ün Nayi Osman Dede, Kutb-ün Nayi Aka Gündüz Kutbay, Sultan 3. Selim, Şeyh Yusuf Dede, Şeyh Mustafa Nakşi Dede, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Mehmed Said Dede, Neyzen Yusuf Paşa, Neyzen Dede Sâlih Efendi, Neyzen Aziz Dede, Neyzen Tevfik (Kolaylı), Neyzen Emin Dede (Yazıcı), Rauf Yekta Bey, Hüseyin Fahreddin Dede, Ressam Halil Dikmen, Halil Can, Süleyman Erguner (dede), Emin Kılıç Kale, Hayri Tümer, Gavsî Baykara, Ulvi Erguner, Burhanettin Ökte, Ahmet Polatöz , Polat Kale, Fuat Türkelman, Doğan Ergin, Ârif Biçer, Sencer Derya, Ekrem Vural, Şemsettin Güvey ve Ahmet Yakupoğlu olarak sıralanabilir.

Bugün hayatta olan neyzenler:

Kutb-ün Nayi Niyazi Sayın, Sıtkı Emeklican, Selâmi Bertuğ, Fikret Bertuğ, Ömer Erdoğdular, Sadrettin Özçimi, Kudsi Erguner, Süleyman Erguner (torun), Ümit Gürelman, Ârif Erdebil, Mahmut Bilki, Uğur Onuk, Ali Sezâî Balakbabalar, Yavuz Akalın, Murat Sâlim Tokaç, Yusuf Kayya, İbrahim Benlioğlu, Bülent Özbek, Sâlih Bilgin, Aziz Şenol Filiz, Mustafa Güvenkaya, Yavuz Ballıoğlu, Hüseyin Kutsî Sezgin, Fahrettin Acar, Ahmet Şahin, Arif Şenyüz, Abdullah Güneş, Cevdet Yıldız, Ömer Bildik, İlhan Barutcu, Kâşif Demiröz, Zinnur Kanık, olarak sıralanabilir.

Ney Kaynakça

  1. ^ Satilmis Yayla. “Fingering of two popular scales on two common Turkish ney types” (TR). fromnorway.net. 29 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2017-12-16.
  2. ^ http://www.srh.noaa.gov/jetstream/synoptic/sfc_plot_symbols.htm#ddff Nefes yön ve şiddeti A.B.D. ulusal hava durumu kurumu tarafından rüzgar yönü ve şiddeti için önerilmiş semboller kullanılarak yaklaşık temsil edildi.

*** Tulum

Tulum Anadolu’nun kuzeydoğusunda Trabzon, Rize, Artvin, Erzurum-İspir illerinde kullanılan nefesli bir halk çalgısının adıdır. Trakya bölgesi, Balkan yarımadası ve İskoçya’da kullanılan gaydadan en önemli farklı pes sesleri kontrol edebilen boruya sahip olmamasıdır.

*** Mey

Mey, kayısı, erik, dişbudak, abanoz gibi ağaçlardan yapılan, üflemek için sıkıştırılmış kamıştan ağızlık takılan bir nefesli sazdır. Kuzeydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde sıklıkla kullanılır. Tarihi 3000 yıl öncesine kadar dayanan mey Balkanlar’da, Rusya’da, Ermenistan, Azerbaycan ve İran’da da kullanılmaktadır. Derin ve etkileyici bir sese sahiptir. 1,5 oktav ses genişliğine sahiptir.

*** Zurna

Türkiye’nin birçok yerinde kullanılan, tahta, metal ve kamış kullanarak yapılan, yüksek sesli, bu yüzden büyük davul ile birlikte çalınan, yine bu yüzden açık havada kullanıma uygun, nefesli saz çeşididir. Türkiye dışında Fas’tan Çin’e kadar uzanan iklim kuşağındaki her ülkede kullanıldığı da bilinmektedir. Zurnanın boy ve şekil olarak çok çeşitleri vardır. Zurnadan zurnaya küçük değişikliklerle aynı olan özellikleri;

  • Büyük parçasının sert bir ağaçtan yapılması (dağ eriği, ceviz, vs..)
  • İçinin açılarak sesi tam karşıya gönderecek şekilde olması (uzunlama kesiti parabola benzer)
  • Sesinin küçücük bir kamış silindirin ezilerek daracık bir elips haline getirilmiş dış deliğinin açılma kapanma titremeleriyle çıkması
  • İç boru deliğinin en kamışa yakın tarafının önce şimşir sonrada metal parça ile daha da daralması.
  • Kamışın özelliğinden sesinin ancak yuksek basınç sonucu çıkabilmesi
  • Yüksek basıncın gereği nefes çevirerek (ezgiyi kesmeden, şişirtilmiş avurtlardaki havayi kullanirken burundan nefes alıp devam ederek) çalınması.
  • Doğu Karadeniz folklorunda nadiren (Trabzon’da Akçaabat, Giresun ve Ordu’nun iç bölgelerinde) ancak mutlaka bas davul eşliğinde kullanılan, ahşap, yedi delikli nefesli bir sazdır .

Mehter takımları ve bunun modern şekli bando mızıka takımlarının eskiden hükümdarların hükümdarlık işareti olarak fermanlarını zurna eşliğinde okutmalarından geliştiği tahmin edilmektedir.

*** Klarnet

Klarnet (klarinet ya da gırnata), sert ve dayanıklı ağaçlardan genellikle de abanoz ağacından yapılan üflemeli bir çalgı türüdür. Bir çeşit sert kauçuk olan ebonitten, ayrıca metalden yapılanları da vardır.

Klarnetler, beş parçanın birleşmesinden oluşur, bunlar:

  • Ağızlık (Bek)
  • Fıçı (Barel)
  • Üst gövde
  • Alt gövde
  • Kalak (Pavillon da denir)

Klarinetin gövdesi silindir biçimindedir. Kalak bölümü ise obuanın kalağına oranla daha geniştir. Dikkatlice yontulup biçimlendirilen bu kamış parçası, ağızlık üzerine takılır. Çalıcının nefesi ile titreşime geçirilen kamış, boru içindeki havayı titreşime geçirerek ses elde edilmesini sağlar. Çalıcının sol eli yukarıda, sağ eli ise aşağıda olmak üzere az bir eğimle yere doğru tutulur.

Flüt ve obuada olduğu gibi, klarnetin gövdesinde de ses deliklerini açmaya ve kapatmaya yarayan metal bir mekanizma vardır. 1840 sıralarında “Boehm sistemi” flüte uygulandıktan sonra, Paris konservatuvarı öğretim üyesi ve klarnetçi Klosé, bu sistemin klarnete de uygun olduğunu görmüş ve Boehm sistemi klarnete uygulanmıştır. Daha sonra farklı zamanlarda farklı kişiler tarafından bu sistem geliştirilmiştir.

Klarnetin tarihçesi

Klarnet tarihi 19. yüzyılda Chalumeau (Şalümo) adıyla orkestralarda icra edilen bu nefesli saz klarnetin atasıydı. Fransızcadan gelen bu isim nefesli sazların genel adıydı. Aynı yüzyılda Denner adlı çalgı yapım ustası Şalümo’yu geliştirerek bugünkü sisteme doğru ilk adımı atmıştır. 18. yüzyılda keşfedilen enstrümanın orkestraya dâhil edilmesi 1750 yılında olmuştur. 1800’lü yıllarda klarnetin oda orkestralarında yaygınlaşmasında Mozart’ın rolünün büyük olduğu bilinmektedir. 1812’de Paris Konservatuvarı’nda öğretim üyesi olan Ivan Müler klarnete farklı mekanikler ekledi. Müller’in 13 tuşlu hale getirdiği enstrüman Denner’in sistemine göre daha karmaşıktı. 1840 yılında ses sistemleri için metal tuş mekanizması flüt ve obua’da olduğu gibi klarnette de kullanılmıştır. Paris Konservatuvarı Klarnet bölümü öğretim üyesi Klose Boehm Sistemini klarnete uyguladıktan sonra 1860 yılına kadar enstrüman üzerinde mekanik gelişmeler devam etti. 1900- 1925 yılları arasında klarnet artık radyo ve stüdyo kayıtlarında önemli yer tutmaya başladı. Perde sistemlerinin esas amacı akustiğin daha kaliteli elde edilmesi yönünde idi. Şalümo ile 1600’lerde 1,5 oktav ses genişliğiyle yola çıkan klarnet Mozart’ın konçerto ve Quintetlerinde yumuşak ve koyu sesiyle klasik, caz ve pop orkestralarının vazgeçilmez nefesli sazı olarak bugün konservatuvarlarda eğitim metotlarında ve müzik literatüründe yerini almıştır.

Klarnet türleri

Klarnetlerin Çok kalabalık bir ailesi vardır.Buna benzer birçok türden oluşur..

  • Mi bemol küçük klarnet (yazılan notanın küçük üçlü ince sesini duyurur)
  • Re küçük klarnet * Do klarnet (yazılan notanın aynısını duyurur)
  • Si bemol klarnet (yazılan notanın büyük ikili kalın sesini duyurur)
  • La klarnet (yazılan notanın küçük üçlü kalın sesini duyurur)
  • Basset horn (Fa) (Yazılan notanın tam beşli kalın sesini duyurur)
  • Mibemol alto klarnet (yazılı notanın büyük altılı kalın sesini dyurur)
  • Si bemol bas klarnet (yazılan notanın büyük dokuzlu kalın sesini duyurur)
  • La bas klarnet (yazılı notanın 1 oktav ve küçük üçlü kalın sesini duyurur)
  • Si bemol kontrabas klarnet (yazılı sesin 2 oktav ve büyük ikili kalın sesini duyurur)

Bu çalgıların tümünün çalınışı aynıdır. Bir tanesinin iyi çalmayı öğrenen, çok kısa bir alışma devresinden sonra, herhangi bir diğerini çalabilir. Yalnızca dört tanesi sürekli orkestrada kullanılır.

  1. Mi bemol küçük klarnet
  2. Si bemol klarnet
  3. La klarnet
  4. Si bemol bas klarnet

Bu dört çalgının da dördü birden her yapıtta kullanılmaz. Genellikle besteciler iki si bemol klarinet kullanırlar. Üçlü orkestra kuruluşu ise, bunlara bir de bas klarinet eklenir. Daha büyük orkestralarda mi bemol klarinet ve bir si bemol klarinet daha eklenebilir.

La klarinet Si bemol klarinete çok yakın bir çalgıdır. La klarinetin boyu Si bemol klarinete göre biraz daha uzun, ses rengi biraz daha koyudur. Çalınışı ve ses genişliği aynıdır. Yalnız, Si bemol klarinet yazılı olan notanın büyük ikili kalınını, La klarinet ise küçük üçlü kalınını seslendirir. Besteciler bu iki klarinet türünden birini kullanırlar. Bunun en önemli nedenleri şunlardır:

  1. Daha koyu bir ses rengi isteniyorsa.
  2. Yapıtta çok diyez varsa.
  3. Klarinet partisinin en kalınından Do diyez sesinin kullanılması gerekiyorsa.

Ses genişliği

Alto klarnet çeşidi

Klarinetin notaları sol anahtarı üzerine yazılır. Ses genişliği neredeyse 4 oktav kadardır. Bu genişlik içinde tüm diatonik ve kromatik sesler elde edilebilir. Dördüncü ek çizgideki sol notasından daha ince notaların çalınması biraz güç olduğu için bu sesler pek kullanılmaz. Eğer kullanılması isteniyorsa da küçük klarinet kullanılır. En kalın mi notasından bir sonraki oktav içerisindeki si bemol notasına kromatik olarak olarak, aşağıdan yukarıya doğru ses deliklerinin sırasıyla açılması yoluyla elde edilir. Bu Si bemolün incesindeki seslerin elde edilişi, flüt ve obuadakinden biraz farklıdır. Flüt ve obuada en kalındaki esas seslerden sonra gelen sesler, bu esas seslerin ikinci doğuşkanları (bir oktav incesi) olarak, daha incelerde ise, esas seslerin genellikle dördüncü doğuşkanları (iki oktav incesi) olarak elde edilirler. Klarinette ise (gövdesi silindir biçiminde olduğundan) elde edilen doğuşkanlar tek sayılıdır (3, 5, 7, 9). Üçüncü çizgi Si sesi klarinetin yazılı en kalın sesi olan mi sesinin dudak ve nefes ayarı, ayrıca bir yardımcı perde yardımı sonucunda çıkarbılan üçüncü doğuşkanıdır yani 1 oktav ve tam 5’li. bu Si sesinden üçüncü ek çizgi Fa’ya kadar olan sesler kromatik olarak bu yolla elde edilir. Fa’nın daha incesindeki sesler çeşitli yollardan, her klarinetçiye ve klarinet yapısına göre değişebilen yollarla elde edilir.

Klarinetin tınlama bölgeleri

Klarinetin dört farklı tınlama bölgesi vardır:

  1. Kalın ses bölgesi : En kalın ses olan Mi’den bir oktav incesi Fa diyez notasına kadar olan bölgedir. Zengin, madeni, gizemli, karanlık ve dramatik sözcükleri ile tanımlanabilir. Bu ses bölgesine “Şalümo” (Chalumeau) bölgesi de denir. “Şalümo” klarnetin atası olan eski bir çalgının adıdır.
  2. Kötü sesler : Sol notasından üç yarım perde sonraki si bemol notasına kadar olan bölgedir, klarinetin en kötü sesleridir, zayıf, soluk hem de elde edilmesi biraz daha güçtür.
  3. Orta ses bölgesi : Si notasından ikinci ek çizgi Do notasına kadar olan ve klarinetin en güzel sesleridir. Bu bölgeye “klarino” (Clarino) ses bölgesi denir. En güzel ve en etkili klarinet soloları bu ses bölgesinde yazılmıştır. Bu sesler duru, parlak, ılık ve etkileyicidir.
  4. İnce ses bölgesi : İkinci ek çizgi Do’dan sonraki daha ince seslerdir. Gür çalındığında sert ve rahatsız edici fakat kısık sesle çalındığında ılık ve yumuşak, flüt ses rengine yakın bir tını özelliği gösterir.

Teknik özellikleri

Klarinet, çeviklik bakımından flüte çok yakındır. Her çeşit hızlı, parlak, gösterişli pasajlar, diziler, arpejler, grupetto ve benzeri figürler, tril ve tremololar rahatlıkla çalınabilir. Genellikle tek dil kullanırlar. Çift dil ve üç dil çok zor olduğundan, özel durumlar olmadıkça kullanılmaz. Bir ses bölgesinden başka bir ses bölgesine geniş aralıklı atlamalar, klarinete özgü kolaylıklardan biridir. Ancak hızlı tekrarlanan sesleri çalmakta oldukça sınırlıdır. Klarinetin en önemli özelliklerinden biri de, gürlük kontrölü bakımından son derece yetenekli olmasıdır. Çok kısık sesle ve çok gür sesle çalınabilir.

Orkestradaki önemi

Klarinete orkestrada hızlı, akıcı, parlak, gösterişli pasajlardan geniş duygusal ezgilere dek her türlü görev verilir. Duru ve parlak ses rengi ile birleşen etkili kreşendo ve dekreşendoyeteneği, klarinetin “Espressivo” solo pasajlarda sık sık görevlendirilmesine neden olur. Ses rengi diğer tahta üflemelilerle iyi kaynaşır. Başka çalgılardaki temaları katlamak, gerekirse arka plandaki armonileri sağlamak ve eşlik figürlerini seslendirmek klarnetin yapabileceği en önemli görevlerdir.

Ünlü Klarnetçiler

Dünyada klarneti çok iyi çalan icracılar arasında Alain Damiens, Sarah Elbaz ve Giora Feidman sayılabilir. Türkiye’de ise klarnet virtüözü denince akla Şükrü Tunar (d. 1907) ve Mustafa Kandıralı (d. 1930) gelmektedir. Son yıllarda ise Kamucan Yalçın,Bülent Altınbaş,Göksun Çavdar, Hüsnü Şenlendirici, Serkan Çağrı ve Tolga Akşit bu konuda öne çıkmış isimlerdir.

*** Mızıka

1821 yılında Christian Friedrich Buschmann adlı Thuringli bir genç bulunmuştur. Özellikle 20. yy’da usta yorumcuların da katkısıyla zengin ses olanaklarına kavuşan bu çalgı ağız orgu adıyla klasik müzik orkestralarında yer almaya başladı. Ağız mızıkası, üflemeli çalgılar ailesinden uzun ve yassı kutu biçiminde küçük bir müzik aletidir. Bütün üflemeli çalgılarda olduğu gibi ağız mızıkasında da üflenen havanın etkisiyle titreşerek değişik tonlarda ses veren bir dizi metal levhacık bulunur. Bu levhacıklar ağaçtan yapılmış kutunun içindeki ayrı ayrı oluklara yerleştirilmiş kutunun alt ve üst yüzü ayrıca koruyucu metal levhalarla kaplanmıştır. Ağız mızıkasını çalacak olan kişi dudaklarını çalgının ön yüzündeki deliklere doğru bastırır ve havayı üfleyerek ya da içine çekerek kutunun içinde bir hava akımı yaratır. Bu hava akımı da metal levhacıkları iterek iki yana doğru serbestçe titreşmelerini sağlar. Ağız mızıkasının günümüzdeki en basit örnekleri sadece yedi nota üzerinden gam yapar. Oysa daha gelişmiş olan kromatik ağız mızıkaları diatonik gamın diyez ve bemollü yarım tonlarını da verebilir. Elle çalışan bir pistonu olduğu için pompalı ağız mızıkası da denen bu kormatik mızıkalarda pistona basılmadığı zaman yedi notalı gam, basıldığı zaman ise yarım ton aralıkla akort edilmiş 12 notalı gam elde edilir.

*** Yan Flüt

Yan flüt, yanlamasına çalınan, metalden ya da tahtadan yapılabilen bir üflemeli çalgıdır. Flütün en yaygın türüdür, orkestralarda ve bandolarda sıkça kullanılır. Pikolo flüt, alto flüt, bas flüt gibi enstrümanlar da yan flüt ailesindendir; pikolo flüt normal yan flütün yarısı boyundadır, alto flüt ise normal yan flütlerden biraz daha büyüktür.

Çalgının baş bölümünde bir üfleme deliği vardır. Bu nedenle bu bölüme “ağızlık” da denir. Üfleme deliği çalıcının alt dudağına dayalıdır. Sağ omuz yönünde, yere koşut olarak tutulur. Sol el ağızlık tarafında, sağ el ise kuyruk tarafında tutulur. İki elin baş parmağı alttan flütü destekler. Flütün borusu silindir şeklindedir. Çapı 1,9 cm’dir. Flüt ağızlıktan başlayarak kapalı uca dek 67,2 cm’dir.

Günümüzde nikel, gümüş, altın gibi madenlerden yapılmaktadır. Fakat XX. yy.’lın başlarına kadar abanoz, nar gibi sert ağaçlardan yapılırdı. Metal olduğu halde tahta nefesli çalgılar grubu üyesidir. Bunun nedeni ses renginin tahta tınısı vermesi ve diğer tahta nefesliler ile iyi kaynaşması ve ses elde ediliş yönteminin tahta enstrümanlar gibi olmasındandır. Tahta flütün en önemli özelliği tatlı, yuvarlak ve olgun olmasıydı. Metal alaşımlardan yapılmaya başlamasıyla bu özelliklerini büyük ölçüde yitiren flüt daha çevik, ses niteliği yönünden ise parlaklık kazanmıştır. Özellikle ince sesler metalden yapılan flütlerde daha kolay ve güvenlidir.

Boehm Sistemi

XIX. yy. ortalarına dek, flütte bugünkü perde sistemi yoktu. Çalgının gövdesindeki delikler parmak uçları ile kapatılarak sesler elde ediliyordu. Fakat daha iyi seslerin elde edilebilmesi ve tam bir entonasyon için bu deliklerin arasındaki uzaklığın daha geniş olması gerekiyordu. Theobald Boehm adlı alman flütçü bu gün ufak geliştirimler dışında halen kullanılmakta olan sistemi buldu. Kendi adıyla “Boehm Sistemi” olarak adlandırılan bu sistem, güzel ses niteliği ve tam bir entonasyon için, deliklerin sesbilim “Akustik” yönünden doğru yerlere ve istenilen genişlikte açılmasını sağlamıştır. Delikler üzerine, doğal olarak açık duran kapaklar yerleştirilmiştir. Çalıcı, tüm delikleri kapaklar, miller, yaylar ve perdeler sayesinde kontrol etme olanağı bulmaktadır.

Ses genişliği

Notalar flüt için sol anahtarı ile yazılır. Üç oktavlık bir genişliği vardır ve bu sınırlar içinde her türlü kromatik ve diyatonik sesler elde edilir. En incedeki birkaç ses çok sert ve kulakları rahatsız edici olduğundan pek kullanılmaz ya da orkestranın hep birlikte çaldığı kısımlarda kullanılır…

Tınlama bölgeleri

Tüm çalgıların ve özellikle de tahta nefesli çalgıların ses genişliği içinde kendine özgü bir ses rengi olmakla birlikte kalın, orta ve ince sesleri arasında tını ayrılıkları görülür. Bu tını ayrılıkları ancak dinleme yoluyla en iyi biçimde anlaşılabilir ve birbirinden ayırt edilebilir. Bununla birlikte, değişik tınlayan ses bölgeleri için, aşağıdan yukarıya bir izlenim edinilmesini sağlayıcı birkaç söz söylenebilir.

Kalın ses bölgesi

En kalın sesler ılık, pürüzlü, kadifemsi ve havalı biçimde tınlayabilir. Tek olarak duyulduğunda çok etkili ve dokunaklıdır. Yalnız, bu sesler başka çalgılar tarafından kolayca örtülebileceğinden, orkestralamanın buna göre olması gerekir.

Orta ses bölgesi

Birinci ve ikinci oktav içerisindeki la sesleri arasında kalan oktavdır. Bu sesler oldukça yumuşak ve tatlı duyulur. En güzel ezgiler, doğayı ya da kırları yansıtan flüt soloları bu ses genişliği içerisinde yazılabilir.

İnce ses bölgesi

İkinci oktav içerisindeki la notasından sonraki ince seslerdir. Sesler yukarı doğru çıktıkça sesler parlaklaşır. Bu ses bölgesinde çalınan ezgiler, huzurlu ve sakin bir hava yaratır. En ince sesler ise çok gür ve parlaktır. KıÜÜığı kısımlarda bu sesler kullanılır.. Besteciler bu sesleri kullanmak istediklerinde çoğunlukla pikolo flüt kullanmışlardır.

Orkestradaki Görevleri

Flüte orkestrada solo olarak, geniş, cantabile (şarkı söylenir gibi çalınan) melodilerden en hızlı pasajlara dek her türlü görev verilebilir. Tatlı, duygusal, pastoral (doğayı yansıtan) ezgiler daha çok orta ses bölgesinde verilir, kuş cıvıltıları, neşeli melodiler ve çocuksu pasajlar daha çok ince oktavlarına yazılır. Diğer tahta nefesli çalgılar ile çok uyumludur, iyi kaynaşır. Arka planda gerek armoniyi uzun seslerle ve çeşitli eşlik figürleri biçiminde sağlamakta çok kullanışlıdır. Tutti çalınan kısımlarda ana melodinin kemanlarda olduğu durumlarda ya kemanlarla birlikte ya da bir oktav tizlerde aynı melodiyi çalarak zenginlik sağlar.

Flütün Teknik Özellikleri

Flüt tüm üflemeli çalgılar içinde en çevik ve en hünerli çalgıdır, çalamayacağı çok az şey vardır. Kromatik ve diatonik ezgiler, arpejler, uçarı ve gösterişli pasajlar, bağlı ve dilli olarak çok hızlı tempolarda çalınabilir. Ayrıca, yakın ve uzak atlamalı aralıkların tekrar tekrar gelişleri, stakato (staccato İt.), tril, tremolo, grupetto ve benzeri teknikler flütte çok kolay çalınabilir. Tek dil, çift dil, üç dil ve kurbağa dili tekniği rahatlıkla yapılır.

Flütün crescendo (kreşendo okunur) ve decrescendo (dekreşendo okunur) olanakları, diğer çalgılara göre büyük ölçüde kısıtlıdır. Bazı tril ve tremololar ise olanaksızdır. Özellikle ince seslerdeki gür pasajların çalımında çok nefes harcanması gerektiği için cümle yapısı, flütçüye arada bir nefes alma ihtiyacını giderecek nitelikte boşluklar içermelidir.

*** Piccolo

Piccolo, normal flütünün 1 oktav üzerinde olacak şekilde ayarlanmış bir tür yan flüttür 3 oktava yakın ses genişliğiyle günümüz orkestrasında en tiz seslere ulaşan enstrümandır Genellikle orkestralarda özel efekt amacıyla kullanılmakla beraber marş topluluklarında da kendine geniş yer bulmaktadır Flütün yerini alacak şekilde çalınır
Tarihçe:
Piccolo ilk olarak ağaçtan yapılmış ve insanın ön planda olduğu bestecilerin eserlerinde yer almıştır Piccolo’nun ilk kullanıldığı eserlerden birisi Beethoven’in 5Senfonisidir Piccolo’nun kullanıldığı en tanınmış yapıtlardan birisi, John Philip Sousa’nın “The Stars and Stripes Forever” marşının finalidir.

*** Obua 

Obua, nefesli çalgılar ailesinden bir müzik aletidir. 1170 yılından önce “hautbois” denilen obuanın sözcük kökeni Fransızca’dan İngilizce’ye geçen HAUT (“yüksek”) ve BOIS (ahşap nefesli çalgı) bileşik kelimesinden türetilmiştir. Obua, ağız ve hava basıncıyla çalınır.

Ses

Ahşaptan yapılan Obua’nın üretiminde genellikle abanoz ya da gül ağacı tercih edilmekle birlikte şimşir ve sedir ağaçları da kullanılmaktadır. Diğer ahşap nefesli çalgılarla karşılaştırıldığında obua daha derinlemesine bir ses verir. Obuanın orta la sesi, diğer enstrümanların farklı uç seslerinin ortasıyla eşittir. Orkestralarda akort işlemi için la sesi obuadan alınır. Mezzosopranodan sopranoya uzanan bir yelpazede yer alır. Notaları sol anahtarı ile yazılır.

Tarihçe

Obua, 17. yüzyılda iki Fransız müzisyeni, Jean Hotteterre ve Michel Philidor tarafından icat edilmiştir. “Shawm” adı verilen bir enstrümanı “Hautbois” (obua) ya çevirdiler. “Hautbois” in Shawm’dan daha dar ve 3 parçalı bir gövdesi vardı. 18. yüzyılda çoğu orkesra bu enstrümanı bünyesine katmaya başlamıştı. Tarih boyunca bazı besteciler, obua için solo eserler bestelediler. Bunların arasında, George Frideric handel, Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart ve Ludwig Van Beethoven vardır.

Barok

  1. yüzyılda Fransa’da Shawmadıyla görülen obua şimşirden yapılmıştı, bir büyük ve iki yan tuştan oluşan üç anahtarı bulunmaktaydı. Yan tuşları genellikle doğru kullanımı kolaylaştıran sol el için iki delikti.

Klasik

Klasik dönemde tuş sayısı artarken, çapı giderek daralan bu enstrümana D♯, F, and G♯ notaları eklendi. Bu dönemde Johann Sebastian Bach, Johann Christian Fischer, Jan Antonín Koželuh, ve Ludwig August Lebrun gibi kompozitörlerin birçok bestesinde obua önemli rol oynadı.

Viyana Obua

Viyana döneminde, özgün obua çap ve ton özellikleri çok az değişim göstererek günümüze kadar korunarak geldi. André Constantinides, Karl Rado, Guntram Wolf ve Yamaha gibi yapımcılar tarafından üretildi.

Konservatuvar

  1. yüzyılda Paris’te Tirebert ailesi tarafından üretildi. Değişken formda büyük ses delikleri kullanılan obua, Avrupa’da bazı askeri bandolarda gelişme gösterdiyse de 20. yüzyıl boyunca genel özellikleri üzerinde temel bir değişiklik yaşamadı.

Biçimsellliği

Tahta dışında ebonit’ten üretilen modelleri de bulunan obua, üstten alta doğru genişleyen konik bir biçeme sahiptir. üst alt ve gövdelerle “kalak” denen orta bölüm olarak üç parçadan oluşur. En üstte bulunan ince ve küçük metal (gümüş ya da nikel) boruya takılan çift kamışlı bir ağızlığın üflenmesiyle çalınır. Bu ağızlık kamıştan iki parçanın balmumlu ince iple bağlanmasıyla birleştirilmiştir. Profesyonel obuacılar kendi ağızlıklarını kendileri hazırlamaktadır.

Ek bilgiler

  • Klasik müzik dışında geleneksel halk müziğinde, cazda Paul Whiteman, Garvin Bushell, John Coltrane, Gil Evans, Miles Davis tarafından, rock ve pop müzikte The Moody Blues (Ray Thomas), Henry Cow (Lindsay Cooper), New York Rock & Roll Ensemble (Martin Fulterman ve Michael Kamen, David Gilmour), Roxy Music (Andy Mackay), Electric Light Orchestra (Roy Wood), Wizzard (Roy Wood), King Crimson (Robin Miller) gibi sanatçılar tarafından kullanıldı.
  • Birçok çeşidi bulunan obuanın bir türü de İngiliz kornosudur.
  • Temel özellikleri benzerlik gösteren ilk örnekleri Eski Yunan’da görülmüştür.
  • Ses aralığı 2,5 oktavdır.

*** Korno

Obua ailesinin bir üyesidir 15 oktav daha tiz olduğu için alto obua da denmektedir Şekli genellikle obuaya benzer olup, orkestra’da 3 obuacı tarafından çalınmaktadır
Tarihçe:
Korno’nun ilk prototipleri 17yy sonundan önce ortaya çıkmıştır Bu aletler kıvrık boynuz biçiminde, deri kaplı ve gövdesi delikliydi Delikler, parmakların açılımını kapsayacak bir açı ile yerleştirilmişlerdi Johan Sebastian Bach tarafından kullanılan Oboa da Caccia (Av obuası) nın, kornonun çok benzeri olduğuna inanılmaktadır Karanlık ve yaslı sesi, Hector Berlioz, Peter Ilich Tchaikovsky ve Richard Wagner gibi besteciler tarafından öne çıkarılmıştır.

*** Fagot

İki dilli bir enstrümandır. Toplamda 25 metreye yakın silindirik ahşap tüpten yapılmıştır 4 bağlantı parçasından oluşur. Bass parça, tenor parça, çift parça ve çan parça olmak üzere Çan parça olarak adlandırılan kısım bass kısma alttan bağlı olup kıvrıktır Bu grup tenor kısma sonra topluca çift parçaya bağlıdırlar Çift dilli ağızlık tenor parçaya bir başka parçayla bağlıdır Bassoon üzerinde 8 delik ve 10 tuş bulunur Müzisyen dilli parçadan üfleyerek ve tuşlarla ton değiştirerek enstrümanı çalar.

Tarihçesi:

Fagot 1650 lerde büyük bir ihtimalle, kıvrık şekilli tek parçalı bir enstrümandan türetilmiş olmalıdır Modern Fransız Fagot’u, 19yy ortalarında, Buffet-Crampon isimli bir Fransız firması tarafından geliştirilmiştir Alman Fagot’u ise Wilhelm Heckel isimli bir imalatçı tarafından mükemmelleştirilmiştir Avrupa’nın çeşitli yerlerinde farklı türlerde çalınmaktadır.

*** Saksafon

Saksofon veya saksafon, çoğunlukla koni ve “S” biçiminde pirinçten üretilen, ağzındaki kamış vasıtasıyla ses çıkaran bir çalgıdır. 1840’li Yillarda, Adolphe Sax tarafından tasarlanmıştır. Saksofon genellikle pop ve caz müziği ile ilişkilendirilse de, önceleri klasik batı müziği ve ordu müziği çalgısı olarak tasarlanmıştı.

Tarihçe

Saksofon, 1840’ların başında Paris’de yaşayan Belçika’lı müzik aygıtları yapımcısı ve klarnetçi Antoine-Joseph ‘Adolphe’ Sax tarafından tasarlandı. ‘’Saksofon’’ adı da “sax’ın sesi” anlamını taşır. Sax’ın 1846’da patentini aldığı konusunda değişik görüşler öne sürülse de, en olası olanı, ophicleideçalgısına klarnet ağızlığı eklenmesiyle ortaya çıktığıdır. Gerçekten de sax, babasının klarnet ve ophicleide üretilen fabrikasında yıllarca çalışmıştır.

Sax’ın 1846’da aldığı patentten sonraki yirmi yıl boyunca, saksofon yalnızca Sax’ın fabrikasınca üretildi. 1866’de, patent süresinin bitiminden sonra saksofonda öteki üreticilerce birçok değişiklik yapıldı.

Caz saksofoncusu Klaus Doldinger

Yapısı

Saksofon klarnete benzer. Klarnetteki gibi,içi yuvarlak ya da dört köşe oyulmuş, tek kamışlı ağızlık kullanır. Tuş sistemi ise aynı olmasa da flütle benzerlik gösterir. Saksofon, metalden yapılan bir enstruman olmasına rağmen, yapısı ve kökeni gereği, bakır üflemeli değil, tahta üflemeli çalgılar arasında sayılır.

Saksofonlar çoğunlukla pirinçten yapılıp, üzerlerine saydam vernik, altın ya da gümüş ile kaplama yapılır. Vernik ya da öteki kaplamalar pirincin paslanmasını önlediği gibi, ses niteliğinin artmasını ve çalgının görüntüsünün ilgi çekici olmasını sağlarlar.

Değişik dönemlerde, saksofon yapımında plastik ve tahta gibi değişik gereçler de denenmiştir. 1930 öncesinde saksofonların verniklenmeden ya da kaplama yapılmadan satışa sunulmaları yaygındı. 1960’lara dek ise, bazi saksofonlar ucuz olmaları bakımından gümüşle değil, nikelle kaplanırdı.

Saksafon Çeşitleri ve sıralaması

Saksofon topluluğunun, en büyüğünden en küçüğüne on üyesi; kontrabas, bas, bariton, tenor, C-ezgi, alto, F mezzo-soprano, soprano, C soprano, sopranino saksofon olarak sayılabilir.

Soprano, Alto, Tenor ile Bariton saksofonlar en çok kullanılan saksofonlardır. Bazı orkestralarda arada sırada Bas saksofonun da kullanıldığı olur.

saksofon çalmaya yeni başlayanlar genellikle alto saksofondan başlayıp, deneyim kazandıktan sonra tenor ya da bariton ile çalmayı sürdürürler. Alto saksofon özellikle klasik batı müziği alanında tutulur. Çalması daha zor olan soprano ise 1960’lardan sonra caz müziğinde belli ölçüde yaygınlaşmıstır. Bas, sopranino ya da kontrabas saksofonlar günümüzde üretilse de, büyük saksofon orkestraları dışında ender olarak kullanılırlar ve daha çok özel ilgi duyanlara seslenirler.

Ağızlık

Tenor saksofon için iki ağızlık

Ağızlıklar kauçuk, plastik ya da metal gibi değişik gereçlerden yapılırlar. Ender olarak da tahta ve cam olanları da bulunur. Bazıları, metal ağızlıkların yaygın olan plastik ağızlıklara göre daha “canlı” ses çıkardığı, ötekilerse de ses tonundaki değişikliklerin ağızlıkta kullanılan gereçten değil, biçiminden geldiği kanısındadırlar. İçleri içbükey olarak oyulmuş ağızlıklar Adolphe Sax’ın özgün tasarımına daha yakın olup, daha yumuşak tonlarda ses çıkardıkları için klasik batı müziği saksofoncularınca yeğlenirler.

Kamışlar

Frederick L. Hemkealto ile tenor saksofon kamışları.

Klarnet gibi saksofon da ses çıkarmak için tek kamış kullanır. saksofon kamışları klarnettekilere oranla daha geniş olurlar. Değişik saksofon çeşitleri (alto, tenor, vb) değişik boyutlarda kamışlar kullanırlar. Her çalgıcı kendi biçemine uygun kamışı birçok üreticinin ürünleri arasından seçebilir. Kamışların ses gücü, 1 ile 6 arasındaki sayılarca ölçülendirilmiştir. Yine değişik üreticilerin tıpkı ölçülendirmeyi kullandıklarını söylemek güçtür. Örneğin Rico’nun 3 sayili kamışı Vandoren’in 3 sayılı kamışına oranla çok daha yumuşaktır.

Kaynakça

  1. ^ saksofon Dil Derneği. Erişim: 8 Kasım 2013.
  2. ^ “saksofon.” Nişanyan Sözlük. Erişim: 8 Kasım 2013.
  3. ^ “saksafon.” Türkçe Büyük Sözlük. Türk Dil Kurumu. Erişim: 8 Kasım 2013.

*** Trompet

Bir ağızlık ve kendi üstüne kıvrılmış silindir bir borudan oluşan nefesli çalgıdır. (~Fr trompette / İt trompetta [küç.] bir nefesli çalgı, askeri borazan < İt tromba boru +ette) Aerophone sınıfına ait bir bakır üflemelidir.

Enstrümanın Yapısı

Bakır ailesi enstrümanlarının 3 temel bölümü vardır: Ağızlık, boru, ve kalak, günümüz pistonlu bakırlarında piston kısmı, boru kısmının üzerindedir. Ayrıca ağızlığı, boruya bağlayan kısma ‘backbore’ ya da ağızlık borusu denir.

Trompetin ağızlığı kupa biçimindedir ve kornonun ağızlığından daha ağırdır. Kornonun huni biçimindeki ağızlığına karşın, sığ olan trompet ağızlığı, trompete parlak ses rengini verir. Barok ya da bilinen adıyla Pikolo (piccolo) trompetin ağızlığı modern-kromatik trompetlerin ağızlıklarından daha da sığdır. Ağızlığın küçük ve sığ olması, çalıcıya ayrıca üst bölgelerde, yani tiz sesleri çıkarmada kolaylıklar sağlar.

Ağızlık seçimi, çalıcının dudak şekline, çalarkenki rahatlığına ve eserin karakterine göre değişir. Çok kaba bir örnekle senfonik bir eserde daha koyu tonlu, daha derin bir ağızlık kullanılırken, caz trompetçileri sıklıkla daha sığ, parlak ve cılız tonlu bir ağızlık kullanmayı yeğlerler.

Ses rengi sebebiyle en çok tercih edilen trompet si bemol trompettir. Duyuluşu diyapozona göre 1 büyük ikili aşağıdandır. Yani 440 hz. La sesini verebilmek için, trompetçi si sesini çalar, ama duyuluşu la sesidir. İkinci olarak en sık kullanılan trompet do trompettir. Görüntü olarak si bemol trompete çok benzemesine karşın, boru uzunluğu, sib trompetten 14 cm. daha kısadır ve kalak kısmı biraz daha küçüktür. Bu konu içerisinde unutulmaması gereken basit fizik kuralı ise: boru uzadıkça sesin pesleşmesi, kalınlaşması; boru kısalınca çıkan sesin tizleşmesidir. Güzel bir örnek olarak Trombon, bu esasa dayanan bir çalgıdır. Tromboncu, kulis (slider) denen kısmı açıp kapatarak, borunun boyunu değiştirir ve farklı sesler elde eder. Borunun en uzun olduğu pozisyonda, en kalın ses elde edilir.

Sib ve do trompet dışında, re,la, mi ve mib gibi modelleri de vardır.

Bütün bakır enstrümanların, 7 adet piston pozisyonu (trombonda 7 adet kulis pozisyonu) vardır. Hiçbir pistona basılmadığı zaman 1.pozisyon, 3 pistona da aynı anda basıldığı zaman 7.pozisyondur. Diğer piston kombinasyonları ile 5 pozisyon daha elde edilir.

Çalıcı dudaklarını gevşetme ve büzme tekniği ile her bir pozisyonun doğuşkan seslerini elde eder. Bu da trompetten istenen tüm kromatik sesleri elde edebilmemizi sağlar. Trompetin ses aralığı, sol anahtarında gösterilen, altta ek çizgilerle yazılan fa# den, üstteki ek çizgiyle yazılan do sesine kadardır. Bu ses aralığı 2.5 oktav demektir. Günümüz modern orkestra eserlerinde üst sınır giderek genişlemektedir. Özellikle caz ve latin trompetçileri yazılan ince donun üzerindeki 1 oktav içerisinde ve hatta onun da üzerindeki oktav içerisinde çalabilmektedirler.

Enstrümanın Türleri

Naturel Trompet

İçinde belirli oranlarda bakır ve pirinç olan, belli bir uzunluk ve kalınlıkta işlenmiş bir boruya ağızlık ve kalak kısımlarının eklenmesiyle oluşturulmuş trompetlere, ‘naturel trompetler’ denmektedir. Tarihi filmlerde kralın karşılaması törenlerini gösteren sahnelerde çalınan trompetler naturel trompetlerdir. Gerçekte bu trompetler temel yapısıyla eski Mısır’daki trompetlerinden pek de farklı değildi. Ancak temel bir sesin doğuşkanlarını çıkaran naturel trompetlerle değişik müzikal sesleri elde etmek olanaksızdı. Bu yüzden trompetçiler, yanlarında farklı uzunluklarda trompetler taşırlar ve farklı sesler üflemek gerektiği zaman trompet değiştirirlerdi. Her trompetin çıkardığı temel ses ve doğuşkanları farklı olduğundan, değiştirilen trompetlerin art arda çalınmasıyla müzikal bir zenginliğe ulaşma olanağı sağlanmış oluyordu.

Kromatik (Pistonlu) Trompet

Barok çağda Bach ve Haendel, trompetin tiz ses bölgelerini kullandılar. Trompetçiler 21. doğuşkana kadar çıkabildikleri “Clarino Tekniği” denilen bir teknik geliştirdiler. Trompetin günümüzdeki biçimini alabilmesi için 19. yy’a kadar beklemek gerekti. 1826 yılında Bluhmel ve Stölzel adlı iki Alman tarafından basit trompete, 3 adet piston ve bu pistonlara uyumlu boruların eklenmesiyle, “Pistonlu ya da Kromatik Trompet” icat edilmiş oldu. Bu trompetle günümüzdeki trompetlerden farksız olarak bütün kromatik sesleri elde etmek mümkün hale geldi. İlk olarak 1826’da Berlioz, 1827’de Waverley, 1829’da Rossini, trompeti eserlerinde kullanmıştır. Pistonlu trompet için yazılan ilk solo eser Prag Konservatuvarında Trompet ve Trombon Profösörü Kail tarafından piyano/orkestra eşliği için yazılmıştır (1827).

Enstrümanın Tarihi

M.Ö. 1480 yıllarında yapıldığı düşünülen, Mısır-Deir el-Bahri’de bulunan Kraliçe Hatşepsut tapınağındaki ikonografilerle trompetin bir çalgı biçiminde kullanıldığı belgelenmiştir. Bu ikonografilerde, bir festivalde trompet çalan Mısırlı askerler görülmektedir. Firavun Tutankamon’un mezarında ise işlemeli trompetler bulunmuştur. Tutankamon’un M.Ö. 1480 tarihlerinde yaşadığı sanılmaktadır. Gerek ikonografilerde çizilen gerek mezarda bulunan trompetler, insanoğlunun önceden boynuzdan yansıttığı soluğunu bu kez kendi yaptığı bir boruya bir ağızlık takıp aktararak müzik üretme yolunda önemli bir aşamaya ulaştığını göstermektedir. Ağızlık ve kalak bölümlerinden oluşan bu basit trompetler temel bir sesin armonik doğuşkanlarını çıkarıyordu.

Trompetin sonraki yıllarda değişik toplumlarda yaygın bir kullanım alanı bulduğu anlaşılmaktadır. MÖ 400’lerde Eski Yunanlar trompet yarışmaları düzenlemişlerdir. Eski Roma döneminde de trompet çalan insan heykelleri bulunmaktadır.

Enstrümanın Akustik Özellikleri

Trompet, ‘bir ucu açık boru’ sınıfına girer. Çünkü ağızlık kısmında çalıcının dudakları borunun bir ucunu kapamaktadır. Bir ucu açık borularda kuşkusuz ki, bir doğuşkanlar dizisi vardır. Ama bunlar tek sayı doğuşkanlardır. (1,3,5,7… v.b.)

Trompetin yapımında silindirik ve konik borular birleştirilmiştir. Bu yüzden rezonans spectrumu da hem silindirik hem konik boruların özelliklerini birlikte taşır. Ayrıca ağızlık ve kalak da rezonans frekanslarını etkiler. (Trompette bazı çift sayılı doğuşkanların çıkması böyle açıklanabilir.)

Trompette kromatik diziyi elde etmek için, titreşen hava sütununun boyunu değiştirmemiz gerekir. Trompette bu işlem, pistona basıldığı zamanki devreye giren yan borular yardımıyla olur. Bütün yan borular devre dışıyken yani hiçbir pistona basmadığımızda, çalgının boyu 140 cm.dir. İkinci pistona bastığımız zaman ikinci yan boru devreye girer ve çalgının boyu 7.84 cm. uzamış olur. %5.6 lık bu artış, yarım sese tekabül eder. Çalgıdan yarım perde pes bir ses elde etmiş oluruz. İki adet yarım perde için yani bir tam perde pesleştirebilmek için, 140 cm.lik borunun, 16.1 cm. daha uzaması gerekmektedir. Birinci pistona bastığımızda, ona bağlı boru devreye girer ve böylece 1 tam perde pesleştirmiş oluruz.

2.piston yarım perde, 1.piston bir perde pesleştiriyordu çalgının sesini. 1 ve 2. pistonlara aynı anda basarsak 1.5 perdelik bir pesleşme oluması gerekir fakat; 7.8 + 16.1 = 23.9 uzamış olur borunun uzunluğu, oysa 1.5 perdelik bir pesleşme için 24.9 a ihtiyaç vardır. Dolayısı ile diyebiliriz ki trompetin la sesi biraz tizdir. Diğer 6 ve 7. pozisyonlarda da kusurlar vardır. Özellikle en alt do# ve re olması gerektiğinden epey tiz duyulur. Bu kusurlar çalıcının dudaklarını kullanmasıyla yani gevşetmesi ile ya da ek boruların biraz açılması yardımıyla giderilebilir. Günümüzde trompetlerde ek boruların da yardımıyla hızlı bir şekilde temiz ses elde etmeye yarayan düzenekler yapılmıştır. Bunlara slider denir.

Çalım Teknikleri

Trompetle legato (uzun) ve staccato (kısa) notalar çalınabilir. Forte ve piano içinde çalmak da mümkündür. Pianissimo çalmak görece olarak daha zordur.

Çiftdil tekniği mümkündür.Yani (tu-ku) hızlı ikileme, hızlı üçleme (tu-ku-tu) ve hızlı dörtleme (tu-ku-tu-ku). Özellikle bakır enstrümanların çalımının gerektirdiği doğru nefes ve diyafram tekniğini başarmak bu enstrümanların eğitiminin en temel gereğidir. Daha çok caz müziğinde kullanılan ‘kurbağa dili’, günümüzde klasik müziğinin de içine girmiştir. Kurbağa dili, ilk olarak Strauss’un Don Kişot’ unda kullanılmıştı (1897). Vibrato tekniği, üflemedeki değişikliklerle ya da trompetin üzerindeki sağ elin hareketi ile yapılır. Glissando, pis

tonların az basılmasıyla elde edilebilir ya da çalıcının dudağını gevşetip-sıkması ile. Daha çok caz’da kullanılan havalı ton, dudakların gevşek bırakılması ve hareketlerin dilden ziyade hava ile yapılması esasında dayanır. Çift ya da daha çok ses çıkarılması, trompetin içine şarkı söyleme yöntemi ile görece zor olarak tüm üflemelilerde olduğu gibi mümkündür.

Susturucu (Sürdin)

Trompetin kalak kısmına harici olarak takılan ve trompetin ses rengini etkileyen parçanın ismi Sürdin(Mute)dir. Sürdinli trompet akla hemen caz tınısını getirir. Ses rengini değiştirdiği gibi sesin şiddetini de düşürür. Hava deliği küçülür ve üflemesi zorlaşır. Bununla birlikte trompetin bazı frekansları sürdinde soğurulur. Ses rengi değişir. Çeşitli isimlerde, farklı tını özelliklerine sahip sürdinler vardır.

Günümüzde trompetler akustik özellikleri bakımından hızla geliştirilmekte olup, rezonansını arttırmak, onu daha kolay rezonansa geçirmek ve böylelikle daha iyi bir ton elde edebilmek için, görüntüsü alıştığımız trompet şeklinden farklı, kütle olarak daha çok metalin kullanıldığı trompetler ve ağızlıklar yapılmaktadır.

*** Trombon

Trombon, üflemeli ve bakır nefesli çalgılar grubunda bulunan bir çalgı çeşididir.

Fincan biçimli bir ağızlığa dayanan dudakların titreşmesiyle ses çıkarmaktadır. Boru uzunluğunu değiştiren ve “kulis” adı verilen bir sürgüsü vardır. Bu sürgü trombonun farklı notalarda ses çıkarabilmesini sağlar. Trombonun “kulis” adı verilen bu parçası; boru uzunluğu arttıkça pesleşir, kısaldıkça tizleşir. Bu sayede bu enstrüman kolay bir şekilde “Glissando” denilen tekniği yapabilir. Trombon, ilk olarak 15. yüzyılda kullanılmıştır.

Çeşitleri

Tizden pese doğru Alto-Tenor-Bas ve Kontrbas trombon bulunmaktadır.

Alto ve Tenor trombon: klasikleşmiş eserlerde (Senfoni ve Opera gibi) veya solist olarak, Bas Trombon

Bas ve Kontrbas Trombon yine klasikleşmiş eserlerde (Senfoni ve Opera gibi) veya çok olmamasıyla beraber solist olarak da kullanılır.

Buna ek olarak Caz ve Piston trombonlar belirli tür müziklerde sıkça kullanılır.

Trombonistlerin(trombon sanatçısına verilen isim) dünyaca ünlü ve en bilinenlerini ele alırsak;

Armin Bachmann, Branimir Slokar, Joseph Alessi, Christian Lindberg, Dave Taylor, Ben van Dijk, Uwe Füssel diyebiliriz.

İtalyanca “tromba” kelimesi trompet anlamına gelirken “trombone” kelimesi büyük trompet anlamında kullanılmıştır. Almancada ise “buzune” kelimesinden “posaune” türemiştir. Almanlar “buzune” terimini Fransızcadaki düz trompet anlamına gelen “buisine” den almışlardır. İngilizler ise trombonu “sagbut” ve “shagbolt” kelimelerinden türediği düşünülen “sackbut” olarak adlandırmışlardır. Bu sözcüklerin kökleri tam olarak bilinmemekle birlikte eski Fransızcada çekmek anlamına gelen “sacquer” sözcüğünden geldiği düşünülmektedir. “Sacquer” sözcüğünün çok benzeri olan, İspanyolcadaki “sacabuche” yani içini dışarı çıkarmak anlamına gelen sözcüğünde İngilizcedeki kelimelerin kaynağı olabileceği ileri sürülmektedir.

  1. yüzyıla gelindiğinde besteciler trombonu solo enstrüman olarak da kullanmaya başlamışlardır. 1755 yılında Georg Wagenseil’in yazmış olduğu alto trombon için konçerto, 1762’de Leopold Mozart’ın alto trombon için konçertosu, 1764’te Michael Haydn’ın alto trombon için yazmış olduğu Re Majör Divertimento ve 1769 yılında Johann Georg Albrechtsberger’in alto trombon için yazmış olduğu konçerto gibi günümüz trombon repertuvarına büyük katkısı olmuş eserlerin yanında bugün ismi az bilinen besteciler de solo trombon için eser yazmaya başlamışlardır. Ayrıca trombon 1780 yılında bazı sahnelerde dramatik etki yaratmak için operada kullanılmaya başlanmıştır. Buna örnek Mozart’ın “Don Giovanni” ve “Sihirli Flüt” operaları gösterilebilir.

Trombon’un her açıdan gelişimi konusundaki en önemli tarihler son 20 yılda olmuştur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir